Sinemanın büyüsü yalnızca eğlendirmede değil insana yeni bir olgunluk kazandırmasındadır. Öyle filmler vardır ki bunları izlediğiniz zaman bazı şeyleri daha iyi anlamaya, kavramaya başlarsınız. Sizin olgunlaşma sürecinize yardım eder, hayata bakış açınızı değiştirir. Bu yazımızda hayatınıza dokunacağına inandığımız hayata bakış açınızı değiştirecek 5 tane film derledik.
Yedinci Mühür (The Seventh Seal – 1957)
Hayata Bakış Açınızı Değiştirecek 5 film listemizin ilk sırasında Yedinci Mühür yer alıyor. Ingmar Bergman’ın yönettiği Yedinci Mühür, ortaçağ Avrupa’sının vebadan dolayı kırıldığı bir dönemde geçmektedir. Öyle bir dönemdir ki bu herkes ölümü bekler ve ölümü düşünür. Ölüm, her yerde kol gezerken filmin ana karakteri Antonius Block’a da gelir. Ölüm vaktini anlayan Antonius Block, Ölüm’e bir satranç teklifi sunar. Böylece Antonius Block satranç oyunu devam ettiği müddetçe ölümünü erteleyebilecektir. Satranç oyununu bir zaman kazanma mücadelesi olarak yürüten Antonius Block bu süre içerisinde hayatın anlamını, tanrıyı, inancını sorgular. Kendisi bir Haçlı Seferi Şövalyesi olmasına rağmen ve ölümle hep yüzyüze yaşamasına rağmen ölümü unutmuş bir şekilde yaşarken ölüm ona kendi yüzünü gösterdiğinde tüm hayatı sorgular. Antonius Block’un sorgulamalarıyla geçen filmde bu şövalye kara vebanın sardığı Avrupa’da bir gezi halindedir. Bu gezide gördüklerini ve diğer insanların ölümle olan ilişkilerini de incelerken Yedinci Mühür bize sadece ölümle yüzleşmeyi değil inancın, şüphenin ve insan varoluşunun derinliklerini gösterir. Ölümle de diyaloglara girilen filmde ölümün soğuk yüzü ve sizin çok değerli olarak gördüğünüz şeylerin onun için hiçbir değerinin olmadığı yüzünüze vurulacak. Yedinci Mühür bize göre sinema tarihinin çekilmiş en iyi filmlerinden birisi. Bu filmi izlerken hayatın kırılganlığı ve anlam arayışı bağlamında Antonius Block’ta kendinizi bulacaksınız. Bu film, size hayatın sonluluğu karşısında nasıl bir hayata bakış açısı geliştireceğinizi düşündürecek. Ölümün kaçınılmaz olduğu bir dünyada, hayatın her anının ne kadar değerli olduğunu ve anlamlı bir yaşam sürmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayacaksınız. Bu eseri izledikten sonra, kendi hayata bakış açısını daha derin bir şekilde sorgulama ihtiyacı hissedebilirsiniz.

Dogville (2003)
Hayata bakış açınızı değiştirecek 5 film listemizin ikinci sırasında Dogville bulunuyor. Lars Von Trier’in yönettiği bu film size ahlak ve insan doğasıyla ilgili bakış açınızı değiştirmenize sebep olacak. Dogville’de Nicole Kidman’ın oynadığı Grace karakteri gangsterlerden kaçarak bir kasabaya gelmesiyle başlar. Bu kasaba öncelikle Grace’ye kucak açar onu korur ve kollar hatta ona iş de verir. Grace’de başkalarına yardım etme konusunda oldukça iyi niyetli, saf ve masum bir kadındır. Ancak zaman geçtikçe kasaba halkı, Grace’nin iyi niyetini suistimal etmeye başlar. Bu suistimal zamanla tacize hatta tecavüze bile varır. Dogville’de Grace’ye kucak açan kasaba bir süre sonra Grace’nin cehenneme dönüşür. “Dogville”, insan doğasının ve ahlakın kırılganlığı üzerine çarpıcı bir eleştiri sunar. Koşullar değiştiğinde insanların da ne kadar yozlaşabileceğini gösterir. Lars Von Trier’in insanın, sınırlarını zorladığı bu filmde Grace’nin yaşadıkları, size merhametin ve affetmenin sınırlarını sorgulatarak hayata bakış açınızı değiştirecek.

Baba (The Father – 2020)
Florian Zeller’in yönettiği ve Anthony Hopkins’in müthiş oyunculuğuyla Oscar almaya hak kazandığı “The Father”, demans hastası bir babanın ve kızının hikayesini anlatıyor. Film, Anthony Hopkins’in canlandırdığı Anthony adlı demans hastası yaşlı bir adamın gerçeklik algılarını yitirmesini, anıların, insanların ve zamanın birbirine karışmasını konu alır. İzleyici, kendini adeta Anthony’nin zihnindeki labirentte kaybolur ve gerçekliğin nasıl parçalandığına çarpıcı bir şekilde tanık olur. “The Father”, sadece bir hastalığın portresi değil, aynı zamanda kimliğin ve varoluşun ne anlama geldiğine dair derin bir bakış açısı sunar bizlere. Film yaşlılığın ve demansın getirdiği çaresizliği öyle gerçekçilikle yansıtır ki kendinizi Anthony’nin yerine koymaktan, ona acımaktan alıkoyamazsınız. Sadece Anthony’nin değil demans hastası bir babasına sahip çıkmaya çalışan kızının durumunu da anlamaya çalışacaksınız. Bu çok etkileyici film, empati yeteneğinizi en üst seviyeye çıkarır ve size yaşlılığa, hastalığa ve aile bağlarına dair yepyeni bir hayata bakış açısı kazandırır. Sevdiğiniz birinin zihninin adım adım kayboluşunu izlemek, size hayatın ne kadar değerli ve kırılgan olduğunu anımsatır.

Yaşamak (Ikiru – 1952)
Listemizin dördüncü sırasında Akira Kurosawa’dan “Ikiru” filmi yer alıyor. Bu filmde oldukça çalışkan bütün hayatını işine vermiş bir memur olan Watanabe’nin mide kanseri olduktan sonra hayatın anlamını bulma çabasını anlatır. Yıllarca rutinlere göre yaşayan Watanabe öleceğini öğrendikten sonra gerçekten yaşamaya karar verir. Ikiru filminde Akira Kurosawa, bize Watanabe’nin hikayesini anlatırken aynı zamanda bürokrasinin çürümüşlüğünü ve aslında halk için faydalı rolü yapan gereksizler olduğunu gösterir. “Ikiru”, modern hayatta iş-ev döngüsü içerisinde kaybolmuş bireylerin dramını ve anlam arayışını anlatır. Kurosawa, filmde karakterin hayatını ikiye ayırır. İlk bölüm, anlamsız ve kimsenin derdine bir çözüm gayesi bulmayan bürokrasi hayatıyla geçer. İkinci bölümde ise Watanabe, önce hayatını anlamlandırmanın yolunu kısa süreli hazlarda aramaya başlar. Daha sonra ise bu hazcı yaklaşımın da anlamsız ve gerçekten mutlu edici olmadığı fikrine kapılarak. Bürokrasiyi ve parasını da kullanarak insanlara faydalı olacak bir park yapmak ister. Watanabe’nin park yaparken gösterdiği çaba ve bürokrasiyle mücadelesi, basit bir eylemin bile hayatı nasıl anlamlı hale getirebileceğini gösterir. Film, size ne için yaşadığınızı, hayatınızın amacının ne olduğunu ve gerçekten yaşayıp yaşamadığınızı düşündürür. “Ikiru”yu izledikten sonra, kendi hayata bakış açısını yeniden gözden geçirme ve hayatınıza daha fazla anlam katma isteği duyabilirsiniz. Rutinlerin ötesinde bir yaşam kurmanın ne kadar önemli olduğunu ve hayatın her anının tadını çıkarmanın ne kadar değerli olduğunu bu film sayesinde derinden hissedersiniz.

Motorsiklet Günlükleri (2004)
“Hayata Bakış Açınızı Değiştirecek 5 film” makalemizin son filmi olarak “Motorsiklet Günlükleri”ni seçtik. Motorsiklet Günlükleri, ünlü devrimci Ernesto Che Guevera’nın doktorluk görevi için bir arkadaşıyla beraber Güney Amerikayı motorsikletleriyle gezmesini anlatıyor. Film, iki arkadaşın keyifli bir macera olarak başlayan gezilerinin, kıtanın yoksulluk ve adaletsizlik gibi acı gerçekleriyle yüzleşmeleriyle nasıl bir dönüşüm hikayesine evrildiğini anlatır. Ernesto’nun, yolculuk boyunca karşılaştığı yoksul köylülerin, işsizlerin, karın tokluğu için yaşayanların, madencilerin ve hastaların acılarını ve nasıl ezildiklerini görmesi, onun düşüncelerini ve hayata bakış açısını kökten değiştirerek Ernesto’yu bizim tanıdığımız Che haline getirir. Motorsiklet Günlükleri: maceraya atılmanın, bir geziye çıkmanın insanın hayatı yorumlamasında ne derece etkin rol oynayabileceğini gösterirken bize dünyanın sadece küçük çevremizden ibaret olmadığını hatırlatır. Çevremizdeki yaşanan zulümlere, adaletsizliklere ve sorunlara karşı duyarlı olmanın önemini anlatarak bize eyleme geçme isteği doğurur. Siyasi bir figür olmasına rağmen Motorsiklet Günlükleri hiçbir siyaset içermez. Yalnızca tüm insanların ortak acıları yer alır. Ernesto’nun yolculuğu bu filmle beraber yalnızca onun değil bizim hayata bakış açımızı da değiştirir.
