Batman Başlıyor (Batman Begins, 2005), yönetmen Christopher Nolan’ın ünlü The Dark Knight üçlemesinin ilk filmi olarak sinema tarihine geçti. Klasik bir süper kahraman filminden daha farklı ve daha yüksek derinlik içeren Batman Başlıyor izleyenlere Bruce Wayne karakterinin korkularıyla mücadele ederek karakterini inşasını etkileyici bir şekilde gösteriyor. Batman Başlıyor işlenen “korku” temasının dışında da insanlığı kurtarmaya dair iki farklı inanç besleyen iki kişinin felsefi çatışmasını ele alıyor.
Gotham’ ın Var Ettiği Karakter
C.G. Jung mitolojilerin, insanlığın iç dünyasının bir yansıması olarak görür. İnsanlar arketiplerine göre mitolojiler yaratarak kendi karakterlerini inşa ederler. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu oralardan öğrenirler. Kendi içlerindeki gölgesini, karanlık tarafını temsil eden canavarlarla, şeytanlarla savaşırlar. Mitoloji üretmek, insanın doğru karaktere sahip olması için gereken bir savunma mekanizmasıdır diyebiliriz. Günümüzde mitolojilere karşı olan ilgi bir hayli azalmış olsa da bunun yerini sinema ve edebiyatla bir nebze de olsa doldurabiliyoruz. İşte yönetmen Christopher Nolan’ın yönettiği, Batman Başlıyor (Batman Begins, 2005) o eserlerden birisi. Batman Başlıyor, içerisinde korku, kahramanlık, adalet, iyi ve kötü temalarını işleyerek Bruce Wayne karakteri üzerinden bize bir karakter gelişimi imkanı sunuyor. Annesi ve babası gözlerinin önünde öldürülmüş olan Bruce Wayne, sistemindeki rüşvetlerle, liyakatsizliklerle, insanların birbirine tahammülsüzlüğüyle, şiddetin ve hırsızlığın çok yoğun olduğu yozlaşmış bir şehir olan Gotham şehrinde büyüyor. Bruce Wayne’nin Batman Başlıyor’daki adalet arayışı belki de hiçbir suçları yokken öldürülen anne ve babalarının öldürülmesindeki anlamı arayarak başlıyor. Gotham şehrinin en zenginlerinden olan, satın alabileceği her şeyi alabilen, toplumda yüksek bir konumu olan Bruce Wayne’nin tüm imkanlarına rağmen hayatın anlamsızlığının pençesine düşmesi, onu depresif bir karakter haline getiriyor. Hayatını bu anlamsızlıktan kurtarma arayışıdır belki de Bruce Wayne’nin adalet arayışı.
Bruce Wayne bunun için uzak doğuya giderek bir keşiş hayatı yaşıyor, orada dövüş öğreniyor ve adaletle ilgili olan fikirleri burada doğmaya başlıyor. Ra’s al Ghul karakteriyle aynı yerde eğitim gören Bruce Wayne’nin Ra’s al Ghul karakteriyle ortak noktası şu: Bu kadar yozlaşmışlığın olduğu, insanların zıvanadan çıktığı insanların yozlaşmasını engellemekle görevli olan mahkemenin ve polisliğin bile satın alındığı bu şehirde devlete güvenmeli mi yoksa adalet güçlü kişiler tarafından mı sağlanmalı? Batman Başlıyor izleyicilerine bu soruyu soruyor. Bruce Wayne’nin ve Ra’s al Ghul’ un buna cevabı ise: adaletin olmadığı ve sistemin de adaleti sağlayamadığı hatta adaleti sağlamanın da ötesinde sistemin kendisi adaletsizliklere yol açıyorsa sistemi veya devleti de karşına alarak adaletin peşinden koşmak. Batman Başlıyor’ daki Gotham şehri, yalnızca hayal ürünü bir şehir değil. Orası günümüzde suçluların salındığı, insanların anlamsızca öldürüldüğü, insanların birbirine asla tahammülünün kalmadığı, herkesin en uç fikirlerle birbirine düşman olduğu, erdeme ve ahlaka dair olan şeylerin giderek azaldığı tüm şehirler ve ülkelerdir. Türkiye’dir mesela. Ne yapmalı bir düşünmeli bunu, devlete mi güvenmeli yoksa bir kurtarıcı mesih mi beklemeli?
"Ölmek, uyumak sadece!
Düşünün ki uyumakla yalnız
Bitebilir bütün acıları yüreğin,
Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü.
Çünkü, o ölüm uykularında
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.
Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine
Sevgisinin kepaze edilmesine
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak
Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek
Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya
Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa
Çektiklerine razı etmese insanları?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”
-William Shakespeare, *Hamlet*
İntikam Döngüsü ve Adalet
Batman Başlıyor’ da Bruce Wayne yıllar sonra, ailesini öldüren katil zanlısıyla mahkemeye çıkar. Bruce Wayne kafasına, bu katili öldürmeyi ve ailesinin intikamını almayı koymuştur. Adliyeye silahla gider ve tam katili öldürecekken başka birisinin katile saldırmasıyla kendini durdurur. Mahkeme salonunda Christian Bale’nin rolünü yaptığı Bruce karakterini oldukça öfkeli ve içindeki intikam ateşinin hala yanmadığını görürüz. Bruce Wayne adaletin yalnızca intikam alınarak yani öldüreni öldürerek sağlanacağını düşünmüştür. Katile karşı yapmak istediğini Rachele anlattığında Rachel ona tokat atarak babası yaşasaydı ondan utanacağını söyler. Bruce ise bu diyalogdan sonra intikam alma ile adaletin sağlanması fikrine karşı şüpheyle yaklaşmaya başlar. Kara Şövalye üçlemesinin yönetmeni Christopher Nolan bize burada bir intikam döngüsünden bahsetmeye çalışır. Bu döngü şöyledir. Birileri birilerine zarar verir. Zarar gören bunun adaletsizliği ve kendi içindeki ezilmişlikle kendine zarar verenden intikam alarak adaleti sağladığını düşünür. İntikam aldıkları da bu sefer kendilerine zarar veren bu kişinin altında kalmamak için ve kendi adaletlerini sağlamak için karşı taraftan intikam alır ve bu döngü her zaman devam eder. İntikam ya da nefret döngüsü denilen bu döngü, birileri tarafından sonlandırılmadığı zaman sürekli birbirini doğuracak ve uzun vadede yalnızca adaletsizlikler ve kötülükler zinciri getirecektir. İşte Batman Başlıyor izleyicilerine Bruce Wayne’ de olan bu intikam arzusunun doğruluğunu sorgulatır.

Bruce Wayne, gölgeler birliğinde geçirdiği süre boyunca, korkularını yenmeyi öğrenir. Açlıkla mücadele eder, zorlu şartlara ayak uydurur, dövüşmeyi öğrenir ve mental olarak kendini toparlar. Tüm bunları Batman olarak gelip yozlaşmış Gotham şehrini intikam almaktan uzak, herhangi bir kin beslemeden ve kimseyi öldürmeden, iyi insanların da olduğuna inanarak kurtarmak ister. İşte gölgeler birliğinde Ra’s al Ghul ile ayrıştığı yer budur. İkisi de adaleti arar ancak Ra’s al Ghul’un yöntemi daha önceden de yaptıkları gibi Gotham şehrini tamamen helak etmektir. Aslında Ra’s al Ghul’un planı da intikam alma amacı gütmeden yapılır. Çünkü öyle yıkıcı bir plandır ki intikam alacak insan kalmadığı gibi kalsa da zaten kimden intikam alacaklarını bilemezler. Batman Başlıyor’ da aslında ben Ra’s al Ghul ve Batman ilişkisini Tanrı ve peygamberleri ilişkisine benzetiyorum. Örneğin Nuh peygamberin de halkı yozlaşmıştı ve Tanrı onun halkını helak etmek istediğinde Nuh peygamber Tanrıdan bir süre istedi ve bu süre içerisinde halkını kurtarabileceğini iddia etti. Tanrı ona gerekli süreyi tanıdı ancak Nuh peygamber bunu gerçekleştiremeyince Tanrı Nuh’un halkını helak ederek yozlaşmışlığa son verdi. Büyük tufan olayından sonra da yok olan insanların yerine Nuh’un soyundan yeni insanlar geldi ve böylece insanlar yenilenmiş oldu. İşte Ra’s al Ghul ve Batman ikilisinin ilişkisi de buna benziyor.
Batman, umutlu bir şekilde kötülükle mücadele etmek gerektiğini ve kurtuluşun ancak bu şekilde sağlanabileceğini iddia ederken Ra’s al Ghul kötülüğü yanında yaş da yanacak olsa direkt yok etmenin daha doğru olduğuna inanıyor. Christopher Nolan Kara Şövalye üçlemesinin hiçbir filminde hangisinin yolunun daha doğru olduğuna dair bir senaryo çizmeyerek bunun cevabını aslında bizlere bırakıyor. Kara Şövalye serisinde yer almasa da bunlara karşı bir alternatif daha var. O da pasif direniş. Mahatma Gandhi ve İsa peygamberle daha çok hafızamıza kazınmış bu yöntemi destekleyenlerin arasında Tolstoy da var. Pasif direniş, bu intikam ve nefret döngüsünü kırmanın yolunu, sevgisizliği yenmenin ancak sevgiyle mümkün olabileceğini söyler. Bu görüşte size yöneltilen bir şiddet, sizin de ona şiddet uygulamanızı meşrulaştırmaz. Birisi size şiddet uyguluyorsa tek yapılması gereken şey ona karşı direnmektir. Bu toplu bir şekilde yapıldığı zaman sevgisizlik sevgiyle kırılacak ve sevgi ağır basacaktır.
Bazıları sevginin değerini kabul etmelerine rağmen, gelecekteki bir iyiliğin uğruna diğerlerine eziyet edilmesine, onların öldürülmesine gerekli görüyorsa, başkaları da aynı hakla ve sevgi erdemini de kabul ederek, gelecekteki bazı iyiliklerin adına mecburiyeti ileri sürebilir. -Tolstoy, *Sevginin Yasası ve Şiddetin Yasası*
Yeniden Kalkabilmek İçin
Batman Başlıyor filmi, Michael Caine’nin oynadığı Alfred karakterinin Bruce’ a söylediği “Neden düşeriz Bruce?” sorusu üzerine çizilmiştir. Sorunun cevabı “tekrar ayağa kalkabilmeyi öğrenmek için” dir. Kara Şövalye serisinde sürekli olarak Bruce Wayne’nin kişisel hayatında da Batman maskesini taktığında da sürekli afalladığını ve sürekli hata yaptığını görürüz. Batman Başlıyor’ da Bruce Wayne bu sözü ilk defa bir kuyuya düştüğünde babası onu kurtardıktan sonra babasından duymuştur. Bruce Wayne’nin düştüğü kuyu, insanın kendi karanlıklarının arasına düşmesi, travmatik geçmişleri ve kendisinde veya dışarda mücadele edip aşılması gereken bir yeri temsil eder. Bruce Wayne’nin hayatı da tam bir kuyudur. Kuyuya düşmek yalnızca fiziksel olarak düşmek değil ruhsal olarak da düşmektir. Ayağa tekrar kalkmak da sadece fiziksel olarak değil ruhsal olarak da ayağa kalkabilmektir. Nietzsche’nin ünlü “Seni öldürmeyen şey güçlendirir” sözünde görüldüğü gibi acıdan güç doğar. Bruce Wayne’nin sürekli düşüp tekrar kalkması, sürekli korkularıyla yüzleşmesi onu Batman yapan şeydir. Bruce Wayne’nin yarasalardan korkusu aldığı eğitimle onun en büyük silahına dönüşür.

Batman Başlıyor (Batman Begins, 2005), Christopher Nolan’ın sinema dünyasına armağan ettiği bir başyapıt olarak korku, kahramanlık, adalet, ahlak gibi kavramları ustalıkla işliyor. Christian Bale ve Michael Caine’nin unutulmaz performanslarının yanında Batman Başlıyor filminin oyuncuları arasında Ra’s al Ghul’u canlandıran Liam Neeson ve Cillian Murphy’nin korkutucu Scarecrow (korkuluk) karakteriyle etkileyici katkıları, filmi sinema tarihine kazıdı. Christopher Nolan, müziğiyle harika işler yapan Hans Zimmer ile birlikte sıradan süper kahraman filmlerinin dışına çıkıyor ve bize felsefi derinliği olan öğretici, her düştüğümüzde tekrar ayağa kalkabilmeyi anlatan kültürel bir manifesto filmi yapıyor. Tekrar tekrar aynı şevkle izlediğim Kara Şövalye üçlemesinin tümü kahramanın yolculuğunu kusursuz bir şekilde izleyicilere yansıtarak bize bir yol, bir rehber olma görevini yerine getiriyor.