Ghost in the Shell’ in yönetmeni Mamori Oshii’ nin 1985 yılında çıkardığı Angel’s Egg (Tenshi No Tamago) karanlık ve terk edilmiş bir şehirdeki iki farklı kimliğin buluşmasını anlatıyor. Hiçbir canlının yaşamadığı bu yerde yumurta bulmuş bir kız çocuğu bu yumurtaya inanç ve umutla bakıp onu korurken, karşılaştığı elinde bir haç taşıyan adamın içinde inanca ve umuda dair hiçbir şey kalmamıştır. Angel’s Egg bize umutla umutsuzluğun, inanmayı tercih etmekle hakikati bilmeyi tercih etmenin karşılaşmasını anlatır.
Semboller ve Açılış Okuması
Angel’s Egg filminin başlangıcında haçlı bir adamın bir damalı zeminin üstünde bulunduğunu görüyoruz. Damalı zemin: iyilik ve kötülük, uyku ve uyanıklık, ruh ve madde gibi zıtlıkları ve bu zıtlıkların uyumunu sembolize eder. Adamın haç taşıması ise Angel’s Egg filminin yönetmeni Mamori Oshii’ nin bir röpörtajında söylediğine göre gerçeğin ağırlığının taşınmasını simgeliyor. Angel’s Egg filminin analizini yaparken damalı zemin sembolünü bir uyku-uyanıklık halini anlatmaya çalıştığını düşündüm. Haç taşıyan genç, damalı zeminde dururken uykulu bir göz şeklinde, üzerinde bir sürü taşlaşmış heykel bulunan bir varlık geldiğini görüyoruz. Bu gözün yarı uykulu olması ve Angel’s Egg filminin diğer ana karakteri, kızın da gözünün aynı şekilde yarı uykulu olması, ayrıca haçlı adamın damalı zemin üzerinde bulunmasının bana çağrıştırdığı şey: Tüm bu filmde olan biten şeylerin bir rüya olduğudur. O tanrısal göz, aslında kızın kendi gözü fakat bu sefer dışarıyı değil içini izliyor yani bu filmde kızın bilinçaltında yaşanan olayları izliyoruz.
Angel’s Egg filmindeki gözün ortaya çıkışı sekansı bittikten sonra, kızın bir kuyu ya da mağara gibi bir yerde uyandığını görüyoruz. Kuyu ya da mağara sembolü, bir çok mitolojide olan ve içinden çıkıldığında aynı insan olmadığınız bir yer olarak gösterilir. Yani kuyu, bireyin kendi derinliklerine inmesini simgeler, kuyudan çıkış ise yeniden doğuşu yani artık farklı bir insana dönüşmesini gösterir. Hz. Muhammed’ de Hira Mağarasında vahy gelmesi, Hz. Yusuf’ un kuyuya atılması Kehf suresindeki yedi uyurların bir mağarada uyuyup uyanmaları, Alice Harikalar Diyarı, İbrahim Tatlıses’ in mağarada doğması vs. bunlar bilindik hikayelerdeki kuyu ve mağara sembollerine örneklerdir. Angel’s Egg filminde de kızın bir kuyuda uyanıyor olması kızın karakter değişimi yaşayacağını gösteriyor. Aynı şekilde kızın ormanda dolaşması, gölgeler vs. bunların hepsi bilinçaltında ve kendi karanlığında yaptığı yolculukların sembolik anlatımları. Angel’s Egg filminin devamında kız uyandıktan sonra merdivenlerden tırmanıp dışarıyı izliyor. İzlediği yerden bakınca görünen manzara iki kısma ayrılmış; Bir kısım yeşillik, diğer kısım ise gri, karanlık ve ruhsuz bir şehir. Kız şu anda yeşil tarafta. Kız bu manzaraya bakarken açılış sekansı bitiyor ve Angel’s Egg tam olarak başlıyor.
Angel’s Egg filmine ismini de veren kızın sahip olduğu bir yumurta var. Yumurta, yeni bir hayatı ve umudu simgeliyor. Kız için bu yumurta onun hayatının anlamı. Onu karnına koyarak saklıyor tıpkı hamile bir kadın gibi görünüyor. Belki burada bir Meryem ana metaforu vardır sonuçta onun da karnında taşıdığı İsa, umudun, dirilişin ve inancın sembolüydü. Angel’s Egg’ deki kızın şişelerde sürekli su biriktirdiğini görüyoruz. Eski Ahit’ in Yaratılış (Tekvin) bölümüne göre her yer önce sudur, tanrının ruhu suda dalgalanır ve her yaratılmıştan önce su vardır. Tanrı ilk önce ışığı yaratır daha sonra göğü sonra yeri yaratır… Benzer şekilde filozof Thales’ e göre de evrendeki tüm varlıkların ilk maddesi sudur ve su canlıdır. Yani Angel’s Egg filmindeki su sembolü, tanrının kudretini, ruhu ve canlılığı simgeliyor olabilir. Angel’s Egg de Kız bu suyu içerek ve saklayarak kendisinin canlı, hareketli yani ruhu olan birisi olmasını sağlıyor. Angel’s Egg filminin devamında kız, o karanlık şehre geliyor ve şişeye su dolduruyor. Suyun aktığı çeşme bir gargoyleye benzeyen şey bence bir leviathan heykeli. Leviathan, Eski Ahitte bahsedilen yılan-ejderha şeklindeki bir deniz canavarıdır. Bu yaratık daha sonra şeytanla özdeşleştirilmiş. Bu şehirde her yerde bu figürün olması da bu şehrin şeytan tarafından ele geçirildiğini, yani bu şehirde tanrının öldürüldüğü anlamı çıkıyor. Tanrısız bir şehir bu. Bu yüzden bu şehir ruhsuz, gri ve hareketsiz. hayata dair belirti bile yok. Bu ruhsuz şehirde renkli olan tek şey beyaz saçlarıyla, mor atkısıyla pembe elbisesiyle ve saçının bir kısmının örülmüş olmasıyla (saçının bir kısmının örülmüş olması kızın içindeki ruhsal olanın hala tükenmediğini gösteriyor).

Angel’s Egg filminin diğer sahnesinde haçlı adam tank gibi araçların üzerinde geliyor. Kız, yumurtasını korumak için haçlıdan kaçıyor adam da onu kovalamıyor. Kız yeni bir şişe bulup su doldurmaya devam ediyor. Suyu doldurduğu yerde insanlar var. Fakat bu insanlar hiç hareket etmiyor. Donuk ve ruhsuz. Adamların elinde mızrak ve olta birleşimi bir şey var.
İnanç-Hakikat Gerilimi
Angel’s Egg filminin devamında kız, merdivenlerden tırmanarak bir kapının orda haçlı adamla karşılaşıyor. Kızın merdivenlerden tırmanması, Angel’s Egg yönetmeninin inançları konusundaki aşamayı simgeliyor ve bir kapı görüyoruz, bu kapının ötesi başka bir zihin dünyasını simgeliyor. Kapının orda haçlının durması, yaşanacak olan bu zihinsel değişimin bu adam tarafından gerçekleştirileceğini gösteriyor. Angel’s Egg’ de haçlı adam kızdan gizlice aldığı yumurtayı kıza uzatarak: “Değerli şeyleri içinde sakla, yoksa kaybedersin” diyor. Angel’s Egg filminde başta da bahsettiğim gibi umudun ve inancın simgelendiği bu yumurta, kızın şu anki en değerli şeyi ve bizim haçlı bunu fark etti. İçinde saklayamadığı sürece yumurta tehlikede.
Angel’ Egg filminde diyaloglara başlıyoruz. Haçlı kıza yumurtanın içinde ne olduğunu sorduğunda kız bunu sana anlatamam ve bilmiyorum cevabını veriyor. Haçlı ise içinde ne olduğunu bilmek istiyorsan onu kırmalısın cevabını veriyor. Yani buradan şunu anlıyoruz. Bu haçlı adam, gerçeği arayan, sorgulayan ve düşünen birisi. Hakikat için yıkıcı olabilmeyi kabul etmiş. Kız ise ne olduğunu bile bilmediği bir şeyi koruyan ona karşı kör inanç besleyen inançlı birisi. Yani birisi aklı birisi inancı temsil ediyor diyebiliriz. Kız, adama kimsin sen diye soruyor yani inanç ve hakikatin birbirini tanımaması anlatılıyor. Angel’ Egg’ de devam eden sahnede aklı temsil eden haçlı adam, kızı takip ediyor. Ve kız kendisini takip etmesini istemiyor. Bunu inancın akla karşı olan korkaklığı ve aklın yıkıcılığından kaçma çabası olarak yorumluyorum.
Angel’s Egg’ de yeni bir sekanstayız. Yağmur yağıyor. Şehre biraz hareketlilik geldi. Biraz önceki o donuk adamlar balık gölgelerini avlamak için koşuşturuyor. Kız aklı temsil eden haçlının pelerinin içinde saklanıp bizim haçlı adama sığınarak. “Hiçbir yerde olmamasına rağmen hala onun peşinden koşuyorlar” diyor. Şimdi buradaki balık, bence inancı simgeliyor. Hem İsa’ nın balık tutma mucizesi olayından. Hem de balık, Hristiyanlığın sembollerinden olmasından balığın inancı simgelediğini düşünüyorum. Ruhsuz ve donuk adamların sadece balık için koşuşturmaları ve onun dışında tekrar donuk olarak kalmaları, inanma arzusunu, inanmak için çabaladıklarını anlatıyor bence. İsa’ nın hikayesinde havariler balık tutmaya çalışırlar ama başaramazlar. Daha sonra İsa gelir ve ağlara bile sığmayacak kadar balık tutarlar. Bu hikayede balığın Hristiyanlığını simgelediğini düşünürsek havarilerin ancak İsa sayesinde inanca erişip kurtuldukları anlamı çıkar. Fakat Angel’s Egg’ de bu adamlar bu balıkları ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar asla yakalayamazlar. Çünkü bu şehirde bir İsa ya da tanrı yoktur. İnanç yoktur ve bu adamlar inançsızlığın getirdiği ruhsuzluğa, hareket etmenin anlamsızlığına mahkum kalmışlardır. Balıkların peşinden koşmadığın sürece hareket etmek anlamsız olacağı için donuk kalmayı tercih ederler. Ruhları ölmüştür.

Angel’s Egg’in sonraki sahnesinde haçlı adam kubbesi olmayan bir Aziz Petrus Bazilikasına benzeyen bir yapının önünde oturur. Kızın bu Aziz Petrus bazilikasına benzeyen yapının içinde olduğunu görüyoruz ve içine bakınca buranın terkedilmiş bir kilise olduğu netleşiyor. Camlardaki balık figürü de yine inancı simgeliyor. Kız bu cama bakakalıyor ve kendinden geçiyor. Angel’s Egg’ de ikisi şehirden çıkıp kızın mağarasına geliyolar. Adam bir ağaçtan bahsediyor hayat ağacı denilebilecek bu ağacın tepesinde yumurtaya kuluçkaya yatmış dev bir kuşun olduğundan ve bu kuşun uyuduğundan, ayrıca kuşun hala rüya gördüğünden bahsediyor. İşte bu kuş bizim kızın ta kendisi. taşıdığı yumurta da o yumurta.
Angel’s Egg’in bir sonraki sahnesinde haçlı adam, kendisinden bahsediyor. Kendisinin nerede olduğunu unuttuğunu ve amacının ne olduğunu da unuttuğundan bahsedip Hz. Nuh kıssasını anlatıyor. Bu olayda Hz. Nuh gemideyken karaya yaklaşıp yaklaşmadıklarını anlamak için bir güvercin gönderir ve o güvercin sayesinde tufanın bittiğini anlarlar. Fakat Angel’s Egg’ deki haçlı karakterin anlattığı bu hikayede güvercin asla geri dönmüyor. Nuh da tıpkı haçlı adam gibi önce yolunu sonra amacını kaybediyor. Burada bu güvercin, kurtuluşu simgeliyor. Hayatta bir amacın olabilmesi, bir kurtuluşun olup olmamasına bağlı aslında. Kuşun asla geri dönmemesi de kuşun hayatının amacını kaybettiğinde artık kurtuluşun mümkün olmayacağını anlatmaya çalışıyor. Angel’s Egg’ deki haçlı adam da Nuh’ un gemisindekiler gibi kurtuluşu olmadığı için nereye gittiğini bilmeyen, nerede olduğunu bilmeyen hayatının amacını kaybetmiş ve bu yüzden hayatı anlamsız olarak gören bir adama dönüşüyor. “Belki sen, ben ve balık sadece birilerinin anılarında var olduk. Belki hiç kimse gerçekten var olmadı ve dışarda yalnızca yağmur yağıyor.” Bu sözle haçlı adam dinlerin gerçek olmadığını umudun ve anlamın olmadığını söylemeye çalışıyor. Dışarıdaki yağmura gereksiz anlam bağlamaya gerek yok sadece bir yağmurdur diyor yani.
Angel’s Egg’ de inancı temsil eden kız, adamın anlattığı hikayeden etkilenip büyük bir kuş fosilinin yanına adamı götürüyor. Elindeki yumurtanın bu kuşun yumurtası olduğuna inanmaya başlıyor. Artık kızın boş inancına bir hikaye yaratıldı. Kız yumurtayı dinleyip “Onun nefesini duyabiliyorum” diyor adam ise “o senin nefesin” diye cevap veriyor. Kız: “kanatlarının sesini duyabiliyorum” diyor adam ise “o rüzgarın sesi” diyor. Kız artık hayattaki olayları hep bu inanç çerçevesinde şekillendirerek yumurtaya bazı uydurma inançlar veriyor. Adam ise ona hakikatlerle cevap veriyor.
Yumurtanın Kırılması ve Sonuç
Angel’s Egg de yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz. Bizim kız uyudu. Balık avlayan adamlar tekrar dondu. Kız yumurtayı açıkta bıraktı. Haçlı adam ise yumurtayı aldı ve haçıyla onu kırdı. Burada gerçeği merak etme duygusu kızın inancına saygı duymaya ağır bastı. Sonucunda o yumurtanın içinin boş olduğunu gördü ve mağarayı terk etti. Bizim kız Angel’s Egg’ in açılış sahnesindeki gibi uyandı vaziyeti görünce çıldırdı çünkü artık en değerli şeyini kaybetmiş oldu. Onu hayata bağlayan, yumurtanın içinde ne olduğu değil, yumurtanın içinde ne olduğuna inandığıydı. Gerçeklerle yüzleşmek ve inancını yitirmek kızı hayattan kopardı. Angel’s Egg’in devamında kız haçlı adama doğru koşarken uçurumdan aşağı düştü ve suya gömüldü. Suda kendisinin olgunlaşmış haline dönüştü. Son nefesini verirken çıkardığı baloncuklar ise yumurtalara dönüştü. Şehri bir tufan gibi su basmıştı zaten. Herhâlde aradan yıllar geçti sular kurudu. Ağaçlar ortaya çıktı ve bizim kızın ağzından çıkan yumurtalara yuva oldu. Kızın içindeki tüm kurtuluş ümidi olan kuşlar artık hayat buldular. Angel’s Egg’in son sahnesinde haçlı adamın olduğu yeri gösterirken her yerin kuş tüyü olduğunu görüyoruz. Fakat bu hayat bulan kuşlar yine geri dönmemek üzere gittiler.
Angel’s Egg’in son sahnesinde, artık dünyada yaşayan tek insan haçlı adamdır. Yani inanç öldü ve geriye sadece hakikatler kaldı. Angel’s Egg’in ilk sahnesinde gördüğümüz göz tekrardan geliyor. Gözdeki heykellerin hepsi tanrıya yönelir biçimde duruyor ve ilk sahneden farklı olarak bu sefer bu heykellerin arasında bizim kızın yumurta tutarken heykelinin olduğunu görüyoruz. Demek ki o da inancını kaybetmesinin etkisiyle ruhunu kaybetmiş, canlılığını yitirmiş ve taşlaşmış. Angel’s Egg’in en sonunda bir bakıyoruz ki tüm bu yaşamın olduğu mekan aslında ters dönmüş bir geminin üzeriymiş. Muhtemelen Nuh’ un gemisi bu. Çünkü içerisinde bir sürü hayvan fosili var ve şehir kurulacak kadar uzun süredir yaşam var. Kurtuluş umudu bekledikleri kuş gelmedikleri için tüm gemi halkı inançsızlığa ve umutsuzluğa düşmüş bir şekilde fosilleşmiş.

Benim Angel’s Egg filminden çıkarımlarım bunlardı. Bence Angel’s Egg’in yönetmeni Mamoru Oshii eskiden inançlıyken inancını kaybetmesinin kendisinde ve tüm insanlıkta yarattığı bunalımı bu filmle anlatmak istemiş. Ancak Angel’s Eggi’i kendi anladığım pencerede değerlendirirsem bence haçlı adam aslında hakikatin peşinden giden birisinden ziyade hakikatin peşinden gittiğini düşünen fakat sonuçlardan kendi istediğini elde edemediği için inançsızlığın pençesine düşmüş birisi. Yani inançsızlık burada bir hakikat değil. Haçlı’nın da başka bir inancı. Çünkü o, tüm umudunu yitirmiş bir haldeyken herhangi bir inanca ön yargısız bir şekilde yaklaşması beklenemez zaten. İşte bu ön yargı da Angel’s Egg filmindeki haçlı karakterinin inancı olmuş oluyor. Asla umudun ve kurtuluşun gelmeyeceğine, hiçbir şeyin bir anlamı olmadığına ve olamayacağına dair bir inanç. Angel’s Egg filmindeki haçlının, hayatta gördüğü inançlara dair bilgilerin ardında bir yalan olduğunu fark etmesi tüm inançların doğru olmadığı anlamına mı gelir? Dürüst hakikat yolcusu kendisi içindeki inançları da sorgulayandır.