Modern estetik algısının içerisinde vücut kılları, kadınlarda olumsuz bir yere sahipken erkeklerde daha çok maskülen gücün simgesi olarak görülebiliyor. Hijyenik olmayan, maskülen ve kaba olarak görülen vücut kıllarına tarih boyunca bakış nasıldı? Bu yazımızda vücut kıllarının sosyo-tarihsel ve sanatsal olarak incelenmesini gerçekleştirip vücut kıllarının kadınlarda neden estetik görülmediği üzerine tartışacağız.
Antik Çağlar: Kılın Statü ve Medeniyet Sembolü Olarak Tarihi
Vücut kıllarının alınması ve kılsızlığın estetisize edilmesi modern zamanlarda ortaya çıkmış bir şey değildir. Çok daha eski bir tarihe sahip olan kılsızlık algısı farklı dönemlerde farklı anlamlar taşımıştır. Antik Mısır’ da vücut kılı, temizlikle ve saflıkla bağdaştırılan bir şeydi. Kıl alma, Mısır’ın o sıcak ikliminde pire ve bitlerden korunma gibi amaçlara da hizmet ediyordu. Ayrıca pürüzsüz ve kılsız bir cilt Mısır’da yüksek statü sembolüydü. Bu yüzden kılların alınması hem erkekler hem de kadınlar için bir bakım ritüeliydi. Vücut kıllarının Antik Mısır’daki karşılığı herhangi bir estetik sembolden öte daha çok statü ve hijyen göstergesiydi. Antik Mısır’daki bakışın aksine Antik Yunan ve Roma’ da vücut kıllarına bakış estetik kaygılar da içeriyordu ve daha cinsiyetlere özgüydü. Erkekler için vücut kılı, erkeksiliği, gücü ve canlılığı temsil ederken kadınlar için kabalığı ve medeniyetten uzaklığı temsil ediyordu. Roma şairi Ovidius, Aşk Sanatı adlı ağıt dizisinde, saygın romalı kızların kıllı olmaması gerektiğine dair şu sözleri söyler: “Seni koltuk altlarında vahşi keçi gibi bir koku olmaması, bacaklarında ise sert kıllar dikilmemesi konusunda uyaracaktım neredeyse! Ama ben Kafkasya tepelerinden gelen kızlara ders vermiyorum.” (Ovidius, Aşk Sanatı, 3. Kitap). Buradan romada kadınların kıllı olmasının kaba ve vahşi halklarla ilişkilendirildiğini görebiliyoruz.
Antik Yunanda’ da kılların estetiksel algısı cinsiyetlere göre değişir. Klasik Yunan heykel sanatındaki kıl tasvirlerinde bunu oldukça net bir şekilde görebiliyoruz. Erkek heykellerinde kılın doğal bir şekilde görünmesi bir erdem göstergesiyken kadınlarda durum tam tersiydi. Dünyadaki ilk çıplak heykel olarak gösterilen Knidos Afroditi heykelinde hiçbir vücut kılının yer almadığını görüyoruz. Cinsel üstünlüğün ve kadın iktidarının yansıması olan tanrıça Afrodit’in tamamen kılsız olarak gösterilmesi, kadınlarda vücut kılına karşı bakılan bakışın özetidir. Antik Yunan, da Evli ve saygın olan kadınların genital bölgelerindeki kıllarının tıraş edilmesi beklenirken fahişeler kısmen kılsız kısmen kıllıdır. Köleler gibi alt statüdeki kadınlar ise kıllarını hiç almazlar. Görüldüğü gibi kadınlarda kıl seviyesi arttıkça saygınlık seviyesi de düşmektedir.
Rönesans ve Modern Sanatta Vücut Kılı
Orta Çağ ve Rönesans sanatında vücut kılları nadiren gösterilir. Bu eğilimin en iyi örneklerinden birisi Sandro Boticelli’nin 1480’li yıllarda yaptığı Venüs’ün Doğuşu adlı eseridir. Tanrıça Venüs’ün çıplak şekilde resmedildiği bu eserde Venüs tamamen kılsız ve pürüzsüz olarak tasvir edilir. Bu durum, rönesans döneminde de ideal kadın görüntüsünde vücut kıllarının yeri olmadığını gösterir. Rönesansın dışında 20. yüzyıl başlarında Sosyal Darwinist düşünce teorilerinin etkisiyle kıllı olmak, maymuna yakın olmak olarak görülmüş dolayısıyla kıllı insana düşük insan muamelesi yapılmıştır. Bu dönemde Sosyal Darwinist bu bakış açısına bazı sanatçılar karşı çıkmış ve eserlerinde insan bedeninin doğal, kıllı halini vurgulamışlardır. Bu sanatçıların en önemli figürlerinden biri Meksikalı feminist sanatçı Frida Kahlo’dur. Frida, kendi otoportrelerinde birleşen kaşını ve bıyığını vurgulayarak çizer ve bu normlara karşı bir duruş sergiler.

Sanayi Devrimi ve Modern Estetik Algısının Ticareti
19. Yüzyıla kadar ne kadar kılsız kadın bedeni idealize edilmiş olsa da halkta bunun karşılığı pek fazla değildi. Ancak 19. yüzyılda güvenlikli tıraş bıçaklarının ortaya çıkmasıyla kıl almak daha kolay ve güvenli hale geldi. Ancak asıl önemli olan bu ürünün kadınlar için bir ihtiyaç olarak reklamlanmasıydı. 1915 yılında Gilette, kadınlar için özel olarak bir tıraş bıçağı tasarlayıp piyasaya sürdü. O zamana kadar halk nazarında vücut kılları büyük bir problem olarak görülmezken reklam kampanyalarıyla vücut kılları agresif bir şekilde olumsuzlandı. Vücut kılları artık iğrenç, kaba ve erkeksi olarak görülmeye başlandı. Bu, önce ortaya sahte bir kusur çıkarma daha sonra o kusuru giderme stratejisinin bir ürünüydü. Bu reklamlarla ürün satılmanın da ötesine giderek vücut kılları, insan psikolojisine karşı bir silah olarak kullanıldı. Eğer vücut kıllarını almayan bir kadınsanız, artık kadın değilsiniz ve istenmeyen birisiniz mesajı veriliyordu. Vücut kıllarını almak öyle bir seviyeye geldi ki kadınlar, pürüzsüz bir cilt için sağlıklarını tehlikeye atan yöntemleri tercih etmekten çekinmediler. Elektroliz, x-ray cihazları, fare zehri içeren yapıştırıcılar kullandılar. Reklamcılığın bu rolünün dışında, moda da vücut kıllarının olumsuzlanmasını tetikledi. 1910’lu yıllarda kadın modasında kolsuz bluzlar ve kısa etekler yaygınlaşmaya başladı. Vücudun görünmesi, vücut kıllarının alınmasını da beraberinde getirdi. 1950’lerde Playboy dergisi, kullandığı yarı çıplak modellerle kadınlar için kılsız estetik idealini pekiştirdi.
Vücut kıllarının serüveni görüldüğü gibi aslında hijyen ve biyolojik bir zorunluluktan kaynaklanmaz. Bir takım sosyolojik ve tarihsel yapılar sonucunda böyle bir algı yaratılmıştır. Vücut kılı antik çağlarda erkekler için statü ve iktidar sembolüyken kadınlarda kabalığın ve medeniyetsizliğin sembolü olmuştur. Ancak bu normun küresel ve neredeyse zorunlu bir hale gelmesi, 20. yüzyılda ortaya çıkan moda algısı ve kozmetik endüstrisinin reklamlarıyla beraber gelişmiştir. Kadın vücut kılı etrafındaki estetik algı günümüzde sadece bir güzellik meselesi olarak değil, cinsiyet rolleri ve güç dinamikleri üzerinden de tartışılır. Feminist grupların doğal bedeni olumlayıcı yaklaşımının karşısında moda ve kozmetik sektörü için ideal kadın bedeni için hala vücut kılları olumsuzlanır. Ancak son zamanlarda moda ve pazarlama şirketleri giderek yön değiştirmeye başladı. Kadın bedeninin olumlanması üzerinden ilerlemeye başladılar. Feminist grupların arzuladığı bedenin doğal halinin olumlanması, kadın bedeninin üzerine yakıştırılan normları yıkacak mı yoksa bu “norm yıkıcı yaklaşma” şirketler tarafından kullanılıp yeni pazarlama stratejilerine mi dönüşecek?